Çeviri

Baba ve Oğul Kafka – Jacques-Alain Miller

 20 Aralık Cuma

Fiona Faraci hocama değerli katkı ve önerilerinden dolayı teşekkürlerimi sunarım.[1]

NRF[2]’nin Nisan 1953 sayısında ilk kez yayınlanan Baba’ya mektup aile ilişkilerinin kılavuzu –herkesin bildiği basit ve önemsiz bir şey[3]– olalı yaklaşık yarım asır olmuştur. Kendini sağda mı saklamak? Solda mı saklamak? Pederler, kendinizi özellikle üstten ve alttan sakının. Kendinizi üstün saymayın, kendinizi tanrı baba ile karıştırma gafletine düşmeyin. Ve adım attığınız yere iyi bakın. Oradan geçen oğula dikkat edin! Eğer oğlunuzun kıçını ayağınızla bir solucan gibi ezerseniz ondan bir Franz Kafka yaparsınız.

Hiçbir dilde yazılmış ne bir roman ne de bir otobiyografi, Kafka ailesinin gerçeğine yaklaşmamıştır. Kral Übü[4]? Kafka babaya kıyasla o sadece küçük bir çocuktur. Havuç kafa[5]? Onun sağlığına bakın. Kül kedisi? Sade’ın Justine[6]’nin dinçliğe sahiptir. Mauriac’ın Engerek Düğümü[7] romanındaki aile? Bu bir “Dünyevi Zevkler Bahçesi[8]”dir. Chateaubriand ve Stendhal’dababalarından nefret ediyorlardı ve bu onları mahvetmedi. Balzac’ın Pierrette’si, Hugo’nun Cosette[9]’i ve Küçük Şey Romanı[10]? Ama hayır, ölmek çok basit olurdu. Hiçbiri oğul Franz’ı ve biyolojik babasını birbirine bağlayan şeytani düğüme benzemez.

Koruyan, eğiten, uygarlaştıran ve aktarılan otorite vardır, boyun eğdirten ve isyan eğdirten otoriteler vardır, bir de öldüren otorite vardır. Bunların hiçbiri değil. Bu, bir Yiddish Tate, yani “Cinselliği yasaklayan, hadım eden Baba’nın” otoritesini kötüye kullanımı ve onu hem sevip hem ondan nefret eden ve ürkek, güçsüz, talepkar oğlunun hikayesi değildir. Bu gül kokulu masalı, metinden seçilmiş bölümlerle şüphesiz tekrardan yaratabilirdik: “Gel gör ki bana söylediğin her söz bir çocuk olarak benim için neredeyse Tanrı’ın bir emri gibiydi”, “Kendi koyduğun kurallara uymuyordun”, “Sen çok erken yaşlardan itibaren konuşmamı yasakladın”, “Kendime olan tüm özgüvenimi kaybettim.” Ve ayrıca: “Sen aslında iyi kalpli ve mülayim bir insansındır.”, “Beni sevdiğini inkâr mı ettim?” vs. Ama mesele bu değil. Sonsuzluk burada oyunun bir parçasıdır. Sınır değil, herhangi bir sınırın olmamasıdır. Dayatılan düzen değil de “Aramızda düzen içerisinde olmayan, nicht in Ordnung”, belirlenemez, ilkel, önceden beri orada olan.

Freudyen Babayla veya onun modern versiyonu olan Baba’nın Adı ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu baba, onu iyi ya da kötü görsek de mülayim veya zülüm edici olsa da: O düzeni koyar, barış dağıtır; güvenliği sağlar; onunla nerede olduğumuzu ve nereye gittiğimizi biliriz. Hadım etme? Doğru zamanı beklemesi gerektiğini söyler, oğula bir ön ödeme yapar. Tatlı çocuğunda dediği gibi “Ben büyüdüğümde sen ölmüş olacaksın.” Franz, borç ve suçluluktan bahsettiği için onun nevrotik olduğunu düşünüyoruz. Ama onda ölüm bir son değil, suçluluk duygusu “sonsuz”. Bu sonsuzluk anısına ilişkin mektupta şöyle diyor; Bir gün biriyle ilgili çok değerli bir şey yazdım: “Utancının kendisinden daha uzun ömürlü olmasından korkuyor.

Bu cümleyi tanıyorsun, değil mi? Editör onları Dava’nın son sözleri yaptı. Bıçak yüreğine saplı olarak K., şunu görür: Yüzünün hemen yakınında beylerin yanak yanağa dayanmış olarak kararı izleyişlerini de gördü. “Bir köpek gibi!” dedi, sanki utanç, ondan sonra da hayatta kalmalıydı.”  

Ah! Bu öteki dünya utançları, görgü kurallarının başında gelen, ailelerin tatlı küçük utançları değildir. İki ölüm arasında salınan düşünülemez bir konunun duygusudur. Hayır, K., iki soyguncu arasında Babası tarafından terk edilmiş, soluk soluğa duran Mesih değildir. İkili cellat onu terk etmedi, bakışları onun üzerinde, onun yakınında, ona çok yakın, bir miyop gibi dikkatle yüzünü inceliyor. Günlüğün dediği gibi “Her zaman sonsuza dek süren işkence” bu aynı Mallarmeyen deri değişimi gibidir. Ebediyet kendisini değiştirdiği gibi![11] Metamorfozun yazarı, “kendisinin”, varoluşunun özünün, mezarında bile huzur bulamayacağını biliyordu. Ölümsüz bir ad’a tutunmadığını, bir tür insanlık dışı yaşam formu olduğunu biliyordu. Babasının onunla tek ortak noktasının aynı buhranı paylaşmak olduğunu da biliyordu.

Ah! Hemcinsiniz tarafından yazıldığına inanmak için Babaya mektubu okumayın. Kendini hamam böceği olarak temsil etmiş ilk kişi olan, kimseye benzemeyen biri tarafından yazılmıştır. (Bu öyküyü aynı Joyce’un Ulysse’i gibi bir 20. Yüzyıl baş yapıtı olarak gören Nabokov, bu öykünün ana karakterini gördüğünde bunu tam olarak bir bok böceği olarak düzeltir.) Franz’ın mektubun başında söz ettiği korku; “Geçenlerde, neden senden korktuğumu iddia ettiğimi sormuştun”, sağlığa iyi gelmeyen, jandarmadan ilham alan kurnaz güvenlik politikalarını ortaya serer. Bu dehşet, “Shrek”, varlığın derinliklerinde daimî bir titreşim! Baba Kafka küçüğünün önünde tehditler savururdu: “Balık gibi içini dışına çıkarırım senin!” Babalar Okulu kuşkusuz bunu söylememeyi öğretir. Ama söz konusu dehşet, ifadenin yarattığı etkiden ziyade öncesine dayanıyor. Hayatın öncesinde ve sonrasında dahi aynı kafkaesk utanç ve suçluluk duyguları gibi bu dehşette onu takip edecektir. “Bir bakıma yanlış bir şey yaptığımızın farkına varmadan zaten cezalandırılmış oluyorduk” diyor Franz.

Babası sadece büyük değil, o “devasaydı.” Bu, “en büyükten büyük olduğu” anlamına gelmez, “ölçülerin ötesinde” anlamına gelir      . Çünkü evrene bulaştıran “ölçüdeydi”. “Bazen önümde dünya haritasının serili olduğunu ve senin de tüm yüzeye çaprazlama uzanmış olduğunu hayal ettiğim oluyordu.” diyor Franz. Bu bağlamda, “bir hiçlik duygusu” oğlu bir daha asla terk etmeyecektir. Düşüncesi dahi bundan etkilenmiş: Bir fikri baba onaylamadığında veya onaylamayacağı düşünüldüğünde o fikri sonuna kadar takip etmek imkansızdır. Ve bu neredeyse her şeyi kapsar ve her zaman kendi beden imgesine dek gider. “Bana en yakın olandan, kendi bedenimden şüphe etmeye başladım” .İşte, gerçek hiperbolik şüphe burada. Bu ne Descartes’in yöntemsel şüphesi ne de kontrole zorlayan obsesyonel nevrozun şüphesidir. Sadece babasının paraziti olarak doğmuş olmanın değil ayrıca kendini hiçliğin saflığında bir kusur olarak da deneyimleyen kişinin dipsiz şüphesidir.  Franz mektubunda şöyle ifade ediyor: “Her an (onun) varlığına dair yeni bir onay bekliyor.” Günlüğünde beynine dokunmak gibi tarif edilemez bir duyguyu tanımlamaya kalkışıyor, “içte bir ur”, “adeta canlı bedeni üzerinde uygulanan bir otopsinin nesnesi olmak gibi”.

Deleuze ve Guattari, Kafka’nın kaderinin Oedipus mitine kaydolmadığını ilk yayınlayanlar oldu. Lacan’ı okumuş ve akıllıca okumuşlardı. Franz’ın Duygusal Eğitim kitabını her şeyin üzerinde tuttuğunu ve genelevler konusunda oldukça titiz olduğunu öğrenmemiz için ise tam 15 yıl beklememiz gerekti. (Günlüğünden silinen bölümlere bakabilirsiniz. Philippe Sollers Fransızca yayınladı, -belki de başkası?)  Seks onun için hiçbir zaman yasak değildi, onun için ulaşılamaz olan evliliğin sembolü, meşru bağıydı. Evlenmek mi, evlenmemek mi?  Onunki Panurge[12]‘un sorusu değildi. Evlenmek? Evet, tabii ki. Evlilik onun için gerekliydi. Peki öyleyse onun için neden imkansızdı? Edebiyatla evli olduğu için mi? Buna inandık. Bazen bunu söylüyor gibi görünüyor. Onu yazarların koruyucu azizi yaptık. Bu oldukça komik! Mektup ise doğruyu söyler. “Eğer bir ailem olsaydı, senin dengin olurdum”. Diye babasına yazıyor. “Ama ne zaman evliliğe yaklaşsam, sanki araya bir asker kordonu giriyor, birdenbire karşılaşılan büyük rakamlara bakınca sanki hiçbir zaman ufacık da olsa kar edilmemiş, her şey koca bir borçtan ibaretmiş gibi. Şimdi delirmeden evlen evlenebilirsen!

Bu sebepten genç kızlarla hastalıklı ve karmakarışık ilişkiler kurdu. Daha iyi aşk hikayeleri gördüğümüz olmuştu. Edebiyatla ilişkisi bundan daha az işkenceli, bundan daha az gayri meşru sayılmazdı. Ben, diyordu; sadece Alman dilinin bir konuğuyum.

Babaya Mektup muhatabına teslim edilmedi. Nasıl teslim edilebilirdi? Ateşe söz verdiği yazılarla birlikte belirsizliğe katıldı. Franz Kafka okunmak için yazmazdı ama “Cesedin kokusunu başka bir yöne kovmak” için yazardı. Çünkü “Düzeni, trafik polislerinden daha iyi sağlayan (o, masasında yazar) bu adamın acısıydı” (Günlük). Kısaca, baba-nın adı olarak edebiyat.

Le Neveu de Lacan, Satire, ÉDITIONS VERDIER 11220 LAGRASSE

 

Çeviren: Burak Maşalacı

Fransızca sözcüklerin çevrilmesindeki katkılarından ötürü Nina Guerraz’a teşekkür ederim.

 

[1] Miller’in Kafka’nın günlüğünden ve mektubundan yaptığı alıntılar diğer tırnak içerisindeki ifadelerle karışmaması açısından eğik olarak belirtilmiştir, ç.n.

[2] La Nouvelle Revue Française, ç.n.

[3] Le pont aux ânes deyimi Türçe’de eşek köprüsü olarak da kullanılan bir deyimdir. Çeviride deyimin manası esas alınmıştır, ç.n.

[4] Kral Übü, Alfred Jarry’nin bir tür kukla oyunudur, ç.n.

[5] Jules Renard’ın Poil de Carotte romanındaki çocuk karakter, ç.n.

[6] Justine ou les Infortunes de la vertu ou Les Deux beautés (Marquis de Sade’s Justine) Türkçeye Yaşar İlksavaş tarafından; Erdemle Kırbaçlanan Kadın olarak çevrilen Marquis de Sade tarafından yazılmış roman, ç.n.

[7]Engerek düğümü, François Mauriac’ın yazdığı Türkçeye Peyami Safa tarafından çevrilmiş roman, ç.n.

[8] Dünyevi Zevkler Bahçesi (Hollandaca: Tuin der Lusten; İngilizce The Garden of Earthly Delights) Ressam Hieronymus Bosch‘un 1503 ve 1504 yılları arasında yaptığı bir tablodur, ç.n.

[9] Victor Hugo’unun Sefiller romanından Cosette, ç.n.

[10]Le Pelit Chose (1868; Bir Çocuğun Hayatı, 1932/Küçük Şey, 1982) Alphonse Daudet’in otobiyografik romanı, ç.n.

[11] Mallerme’nin “Le Tombeau d’Edgar Poe” isimli şiirinin ilk mısrası, ç.n.

[12] François Rabelais tarafından yazılan Gargantua kitabının karakteri, ç.n.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu