Blog

Sanatta Renk Uyumu- Gülçin B. Yılmaz

Işıklı bir günde kafamızı kaldırıp etrafı incelediğimiz zaman, her tarafımızın renklerle çevrili olduğunu ve doğada sayısız renk tonunun var olduğunu fark edebiliriz. Renkler etrafı tanımamıza, çevremizde olup bitenleri hızla anlamamıza ve objeleri kolaylıkla ayırt etmemize yardımcı olurlar. Üstelik öylece duruyor olmalarına rağmen duygularımızı harekete geçirebilme potansiyeline de sahiptirler. Bizi heyecanlandırır, hüzünlendirir, bazen rahatsızlık verip bazen de sakinleştirirler. Bazı renkler bir arada olduklarında oluşan kompozisyon bize daha estetik gelir, öyle ki bu renk birlikteliklerini kıyafetler veya takılar ile üzerimizde sergilemek ya da bir yağlı boya tablosu ya da bir poster olarak evimizin duvarına yerleştirmek isteriz. Hangi renklerin uyumlu bir biçimde birleştirilebileceği sorusu başta resim sanatı olmak üzere birçok alan için temel bir sorudur. Bu nedenledir ki antik çağlardan beri çeşitli sanatçı ve bilim insanları sürekli olarak bu soruya cevap aramıştır.

Renkler ile ilgili çığır açan çalışmalardan bir tanesi Isaac Newton’a aittir. Newton güneş ışığını camdan yapılmış, üçgen prizma şeklindeki bir cisimden geçirerek beyaz bir perde üzerinde yansıtmayı başarmış ve 7 farklı renk ile karşılaşmıştır. Bu deneyden bir süre sonra da dalga boylarına göre ayrışmış olan ve gökkuşağı renkleri olarak bildiğimiz bu kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor renklerini bir çember üzerinde göstererek tarihteki bilinen ilk renk çemberini oluşturmuştur. Newton yaptığı deneyler ile sadece beyaz ışığı renklere ayırmakla kalmamış ayrıca renkli ışınları uygun şekilde birleştirerek tekrar beyaz rengini elde etmeyi de başarmıştır. Bu noktada bir karışıklığa mahal vermemek için ışıktaki renk birleşiminin boyadaki renk birleşiminden farklı olduğunu belirtmek gerekir. Boyadaki renkler özelinde yapılmış olan çalışmaların en göze çarpanlarından biri ise 17. yüzyılda yaşamış olan Fransız fizikçi Edme Mariotte’ye aittir. Mariotte, çeşitli renk tonlarının kırmızı, sarı ve mavi renklerinin uygun karışımları ile elde edilebileceğini göstermiştir.1 Günümüzde de bu teori “Temel Renk Teorisi” olarak alınır ve büyük ölçüde kabul görür. Gerçekten de bu 3 temel renge beyazı ve siyahı da eklediğimizde bir yağlı boya tablosunda kullanmak isteyebileceğimiz neredeyse her rengi kolaylıkla elde edebiliriz.

Newton’un temellerini attığı renk çemberinin geliştirilmiş ve günümüzde de sanatçılara renk uyumu konusunda rehberlik etmeye devam eden bir versiyonu 12 renk tonundan oluşmaktadır. Bu 12 renk tonu; sarı, sarı-turuncu, turuncu, kırmızı-turuncu, kırmızı, kırmızı-mor, mor, mavi-mor, mavi, mavi-yeşil, yeşil, sarı-yeşil olarak ilerler ve ardından tabii ki çember olmanın doğasına uygun şekilde sarıya döner.

 

Kaynak: https://www.behr.com/colorfullybehr/color-wheel/ (Erişim Tarihi: 02.08.2021)

Ana renkler ya da temel renkler olarak da adlandırılan birincil renkler yani sarı, kırmızı ve mavi; ara renkler olarak da bilinen ikincil renkler yani turuncu, mor ve yeşil ve son olarak üçüncül renklerden oluşan bu çember, renk karışımlarının doğasını mükemmel şekilde temsil eder. Örneğin kırmızı ve mavinin bulunduğu dilimlerin tam ortasına denk gelen dilimde yer alan mor rengi, kırmızı ve mavi renk boyaların eşit şekilde kullanılarak karıştırılması ile elde edilirken, kırmızıya daha yakın bir dilimde yer alan ve bir üçüncül renk olan kırmızı-mor rengi ise benzer karışımda kırmızının oranını artırarak elde edilir. Çemberin merkezine daha yakın olan bölümlerde renklerin beyaz kullanılarak açılmış halleri, merkezin uzağında kalan bölümlerde ise renklerin siyah ile karıştırılarak koyulaştırılmış halleri vardır.

Bu renk çemberinin yaygın olarak kabul görmüş olmasının önemli nedenlerinden biri, renk uyumu konusunda rehber olarak kullanılabilmesi için birkaç temel bilginin yeterli olmasıdır. Ahenkli bir renk birlikteliği yakalayabilmek için uygulanabilecek birkaç teknik vardır ve bu tekniklere hakim olmak, içinde renklerin de yer aldığı her tür uğraş için oldukça faydalı olabilir. Bunların ilki zıt (complementary) renklerin kullanımıdır. Çemberde tam olarak karşı karşıya gelen renkler, zıt renkleri oluşturur ve bu renkleri bir arada kullanmak sanat eserleri için çarpıcı bir uyumun anahtarı olabilir. Vincent van Gogh’un diğer pek çok eseri gibi turuncu ve mavinin zıtlığını başarılı şekilde yansıttığı 1889 tarihli Self Portrait eserinde de bu tekniğin bir örneğini görebiliriz. Van Gogh’un 1888 yılında Emile Bernard’a yazdığı bir mektupta kendisinin de vurguladığı gibi: “Turuncusuz veya sarısız hiçbir mavi olamaz. Eğer bir yere maviyi koyuyorsan yanına sarı veya turuncuyu da koyman gerekir. Öyle değil mi?”.2

 

Kaynak: https://tourismwithtessa.wordpress.com/2015/10/26/the-importance-of-colour-on-your-website/ (Erişim Tarihi: 02.08.2021)

Renk armonisi için kullanılabilecek ikinci temel teknik ise analog (analogous) renklerin kullanımıdır. Renk çemberinde yan yana bulunan herhangi 3 renk analog renkler olarak adlandırılır ve bu renklerin birlikteliği sakin bir armoni yaratır. Fakat analog renklerin kullanımı sırasında dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Kullanılan renklerin açıklığı ne kadar birbirine yakın olursa, yani her bir renk dilimi içinde hareket edilirken çemberin merkezine olan uzaklık ne kadar benzer tutulursa, uyumlu bir birlikteliğin yakalanma şansı da o kadar artar. Bu tekniği oldukça iyi yansıtan örneklerden bir tanesi ünlü empresyonist Claude Monet’in Water Lilies and Japanese Bridge (1899) eseridir. Aslında hem Monet hem de diğer empresyonist ressamlar renk teorisinin kurallarına oldukça sadık davranmışlardır. Belki de bu durum empresyonist resimlerdeki renk ve ışık vurgusunun hem bir nedeni hem de bir sonucudur.

Bir başka temel renk armonisi kuralı ise üçlü (triadic) renklerin birlikte kullanımıdır. Bu teknikte, 12 dilimlik renk çemberinde aralarında üçer dilim olan 3 renk seçilerek uygulanır. Johannes Vermeer’in iyi bilinen tablosu The Milkmaid (1657-1658), sarı, mavi ve kırmızının etkileyici kullanımı ile bu teknik için mükemmel bir örnek teşkil eder. Çapraz tamamlayıcı (split-complementary) renk kullanımı ise üçlü renk kullanımı ve zıt renk kullanımının bir çeşit birleşimi olarak görülebilir. Renk çemberinin herhangi bir dilimindeki bir renk ve tam karşısında yer alan rengin iki yanındaki renkler olmak üzere toplam 3 renk ile oluşturulan bu kombinasyonun bir örneği ise Claude Monet’in 1872 yılında sergilenen Regatta At Argenteuil eseridir. Eser kırmızı-turuncu rengi ile bu rengin zıt renkleri sayılabilecek mavi ve yeşil renklerin bir arada kullanımı ile dikkat çekmektedir.

Bu tekniklere ek olarak, birbirleriyle uyumlu 4 farklı renk elde etmek istendiğinde tercih edilebilecek benzer iki teknik vardır. Dörtlü (tetradic) renk kullanımı hedeflendiğinde, arasında bir dilim olan 2 farklı renk ve bu iki rengin de tam karşılarına denk gelen renklerin seçilmesi gerekir. Kare (square) renk kullanımında ise aralarında birer değil, ikişer renk olan 2 farklı renk ve bu renklerin karşılarındaki diğer renkler tercih edilmelidir. Kare renklerin kullanıldığı etkileyici bir eser, Claude Monet’in 1884 yılında sergilenen Banks of the Seine at Jenfosse – Clear Weather eseridir. Monet bu eserinde kırmızı ve mavi-mor renkleri ile renk çemberinde bu renklerin karşısındaki alanlara denk gelen yeşil ve sarı-turuncu renklerinin yarattığı zıtlığın uyumunu başarılı şekilde tuvaline aktarmıştır.

Farklı sanat akımlarına dahil olmasına rağmen bahsedilen renk teorisine uygunluğu ile dikkat çeken pek çok eser olması elbette ki tesadüf değildir. Bu teknikler keşfedildikleri ilk yıllardan günümüze kadar pek çok sanatçıya rehberlik etmiştir. Hatta öyle ki bu renk teorisi ve insanın görme mekanizmasının yapısı hakkındaki buluşlar noktacılık (pointillism) adı verilen özel bir sanat akımının doğmasına bile neden olmuştur. 19. yüzyıl sonlarında Georges-Pierre Seurat ve Paul Signac önderliğinde ortaya çıkan bu akımı benimseyen ressamlar, renkleri paletlerinde birleştirmek yerine karıştırmadan, yan yana küçük noktacıklar şeklinde tuvale uygularlar.3 Örneğin mor bir alan elde etmek istediklerinde mor rengini kullanmazlar. Bunun yerine kırmızı ve mavi noktaları bir arada kullanırlar ve insan gözü bu alanı mor olarak algılar. Hem renk teorisinin kendisi hem de ondan etkilenerek üretilmiş muazzam eserler bilim ve sanatın hayranlık uyandırıcı birlikteliğinin yalnızca küçük birer örneğidir ve bu birliktelik önümüzdeki yıllarda da şaşırtıcı güzellikte sonuçlara yol açmaya devam edecek gibi görünmektedir.

 

Kaynakça

  1. Per, M. (2012). Renk teorilerine tarihsel bir bakış. Yedi: Sanat, Tasarım ve Bilim Dergisi, 8, 17-26.
  2. Van Gogh, V. (1988). Letter to Emile Bernard. Erişim adresi (05.08.2021): http://www.webexhibits.org/vangogh/letter/18/B06.htm?qp=art.technique
  3. Mennis, J. (2017). Geographic representation in GIS and art: Common Threads as Exemplified in Paintings by Seurat, Signac, Mondrian and Diebenkorn. GeoHumanities, 4(1), 178-195.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu