Yazı

Göz ve Bıçak – İldem Cangir

Bütün yaralar tek tek açılıyor, mavi gözlü peşinde, çıktığı bayırın sonunda, lambaderin ışığında, panjurun arkasında, bakmadığı gölgesinde. Kana susamış aç bir hayvan gibi soluğunu hissediyor. Derin derin nefes aldıkça mavi gözleri cama dönüşüyor. Gözüne bıçak sokmamalı. Gözünü kırmak istiyor. Ayıramıyor gözlerini gözlerinden. Camın ardına kolunu uzatmak için can atıyor. Uluyor pazar günleri öğlenin bir vaktinde aç bir cani hayvan. Kadının gözünü çıkarmak için gelmiş onca yolu. Adamın kolları resimler içinde, ansızın kadının gırtlağına ulaştı. Kadının sağ gözü yok. Kadının sağ gözü adamın sol elinde. Kadının gözünü bir peçetenin içine koymak için ayağa kalktığında bir kitaplığa yöneliyor. Rastgele aldığı kitabın içinden bir düğme çıkartıp düğmeyi yutuyor. Ellerini göğe kaldırıp saymaya başladı bir iki dört beş altı yedi sekiz on. Perşembe nereye kayboldu? Kadının gözü nereye düştü? Her yer kan revan. Adamın eli kana bulanmış. Kadın, orospuların idrar ve sperm kokan kanepelerine uyumaya gittiği sabahın köründe evine dönmekte. Sabah olmasından gecenin uzamasından korkarcasına yer açtı yatağın sağ ya da sol tarafına, titreyen bacaklarını yerleştirdi eliyle, ona ayrılan konuma. Selamlamak için ona baktığında derin bir uçurum. Uçuruma yaklaştı (yatağın kıyısı). Hayır hayır itildi oraya.  MAVİ GÖZLER YOK. Dehşet içerisinde yatağın içinde aradı. Kaçtığı şeyi aramak ne ahmakça. Neyi meşrulaştırmayı çalıştı bu ahmak. Omuzlarına uzanmaya yeltenen lanet olasıca saçlarını, olmayan adamın eline verdi. Salla beni uçurumda. Sal beni uçuruma. Adam homurdanıyor, gecenin kör karanlığında. Yine ortaya çıktı yeni bilenmiş bir bıçak. Rahim falan yok bu sefer. Kordon bağı kesileli yirmi yılı aşmış. Kan kokusu hala etraftayken nasıl uyuyabilir ki sabahın, adamın kör karanlığında. Talihsizliğe bak artık tarihler sekmiş, ayın kaçı bir haber. Yine yürümüş dönmenin imkansızlığına boynunu vererek. Kaç kişiydi bu mavi gözler? Biri belki soğuk bir mezar taşıydı. Biraz bu mezar taşına dayasa titreyen diz kapaklarını boynu kopacak. Bir bayram sabahı (hiç sevmezdi onları), mermerin soğukluğunda cirit atıyor hissizlik. Nerede bu çeşme?  Çeşmenin yanında 2-3 su bidonu. Patlamış. Çeşmeye bağlanmış bir hortum. Yırtılmış. Hortum yeşil (hiç unutmadı). Anne bağırıyor, annesinin üzerine bindiği topraktan. Annemi yıka! Annenin bağırmasıyla her yeri böcekler kaplıyor. Böcekler kadının bacaklarında cirit atıyor. Yine unuttu yılı. Sesi kesilene kadar bağırıyor “Yeter artık unutmamalıyım”. Sonra ne mi oluyor sesini unutuyor. Diğer mavi göz kadının cebinde. Elini sokuyor cebine, eli ağzının içinde kalıyor. Gözünü kapadığında birkaç koku, tuzlu bir deniz, çok derinden kekik kokusu. Biliyor oranın neresi olduğunu. Sesi çıkmadığı için söyleyemiyor (bir ada). Gözünü açtığında çırılçıplak adam. Kadın tenezzül bile etmiyor ona bakmak için. Kadın evin içinde bir urgan arıyor. Adamın infazını meşrulaştırmak için. Karşısına çıkan tek şey düğme. Dışardan duyulan şey ise sabah ezanının homurtusu. Kadın apar topar bir fidan aramak için sokağa atıyor kendini. Bir fidan bulsa da cebindeki urganla kendini boynundan salsa. Gerçi ne fark ederdi ki ölüsü her geçen gün can çekişerek dirilirken. Ölümcül bir deneyin koşuluyken onun için dirilmek. Kaç mavi göz saydı kim bilir. Kaldırın parmaklarınızı göğe ve sayın, ama asla dua etmeyin. Onlarca kez diyaframını dayamıştı pencerenin pervazına, burnunun ucundayken koklayamadığı ölümü görmek için. Unuttuğu bir göz daha vardı peşinde ama mavi değildi o. Annesine yalvarıyor. Anne zamanı geldi it beni arkamdan. Ve bundan sonra kimse bahsetmeyecek gözlerden.

Bir sabah uyandığında adam, kadının iki elini fidanın gölgesine ekecek, çiçek açmasını bekleyecek yeşertemediği onca şeye rağmen. Evine döndüğünde onu bir ayet ağırlıyor. Kim çağırdı bu yalanı. Adam bir çemberde. Adam çemberin içinde. Adam kendi içinde. Kendi kendine. Çemberin sonu hakikat yalanı. Adamın boynunda iki el. Hayır kadının elleri değil. Ötekinin, bir öncekinin elleri. Adamın ayak bileklerinde zincir. Zincirden mesut adam. Sallıyor onları, birbirine çarparak ses çıkarsınlar diye. Kendi sesinin duyulmasını istemediğinden (korkuyor). Adam gülüyor, durmadan üst üste binen kahkahalar. Birini çağırıyormuşçasına, haftanın 1-2 günü. Günler belirlenmişti önceden. Günleri söyledi ve sonra söylediğini unuttu. Tıpkı sıraladığı onca küfür gibi. Nerede bu toprak? Kadının ellerini fidanın gölgesine çürüsün diye gömmüş meğer (öyle dedi). Her defasında ağzından akan salyaları kazağının kollarına sürüyor. Ipıslak olmuş kollar. Önceki geceye ait boğuşma izleri var üstünde. Belli ki bir şeylerden feragat edilmiş, fazla olan unutulsun diye. Neresi eksikti tam olarak adamın? Birden odaya giren ayeti mırıldanıyor. Arkasından tekrar ağız dolusu bir kahkaha. Aniden ayağa kalkıyor. İki eli cebinde dolanıyor. Sağ ya da sola. O da bir şeyleri oymaya karar vermiş. Tekrarlıyor içinden. Oymak. Mutfaktaki ikinci çekmecede bıçaklar sıralanmış. Cam gibi tertemiz. Hiç kan kokmamış. Avucunun içinde deniyor keskin mi diye. Körelmiş. Kararından vazgeçmeyecek kadar ahmak ve bıçağı bilemeye zaman ayıramayacak kadar yorgun.  Oysa ağır bir demir kapıyı açarak adımını atsaydı dışarıya, karşısına çıkan ilk kaldırım taşına sürterek kör bıçağı bilerdi etrafa kıvılcım saçarak. Oysa babasının arka cebinde de vardı o bıçağın aynısından. Hep taşırdı cebinde oğlunun boynunu tıraş etsin diye. Oğlunun boynuna bir kesik atsın diye. Masada duran kâğıt parçasına bakıyor. Karar vermişti zaten. Bıçakla kadının ölüm fermanını oymaya çalışıyor. Üst üste binen derin kesikler atıyor. Yine hüküm süren kadının adı. Adamın adı ortalıkta yok. Meğer evinin en küstah köşesine dayamış üstüne adı yazan mezar taşını. Soğuk bir mezar taşının arkasında adamın yüzü temize çıktı, o gece yarısı. Biraz bekleyin. Güneş doğduğunda adamın odasına aydınlık düşüyor. Evet koltuğun solu, kafası yastıkta, bedeni camın karşısında. Sabaha karşı yargılandığı ve kararın idam olduğunu öğrendiği hakikat sehpasında açıyor gözlerini. Hadi şimdi kabul etsin ve haykırsın bu zulmün uçurumunu. Ağzını açtığında bir böcek görülüyor gırtlağında, ardından bağırarak ayeti haykırıyor. Bu sefer kahkaha atmak için dili dönmüyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu