Blog

Çoğunluğa Uyum ve Sosyal Etki – Serap Kavak

Yapıp etmelerimizin sebebinin ne olduğu sorusuna verilen cevaplar kaynağını yalnızca bireysel çizgilerden almazlar. Sosyal etkileşim sosyal davranışların kılıfını hazırlayan en önemli etmenlerden biridir. Her bireyin ötekinden ayrıldığı noktalara sahip olduğu düşüncesi su götürmez bir gerçektir. Ancak bu ayrılıklar kurulan temaslarla farklı biçimlerde birbirine yaklaşır ve kimi zaman bu yaklaşım bir zorunluluk niteliği kazanır. Çünkü farklı davranmak, farklı düşünmek çoğunluğun içinde yüksek sesle yankı bulduğunda çekiciliğini yitirebilir. Birçok etken çoğunluktan sapmayı istenmeyen bir durum haline getirir.

Ötekilerin davranışları, dile getirdikleri ve tutumları çoğunluğun bir bileşeni olduğunda kendi tavırlarımızdaki istikrarımız sekteye uğrayabilmektedir. Bu sendelemeyi sosyal etki bağlamında açıklayabiliriz.

Sosyal etki, sosyal psikolog Latané tarafından diğerleriyle girilen etkileşimler sonucunda düşüncelerimizde, davranışlarımızda ve tutumlarımızda ortaya çıkan değişimler olarak tanımlanmaktadır (Abayhan, 2013). “Uyma” bu değişim süreçlerinden biridir. Uyma davranışı benzerliği beraberinde getirerek toplum tarafından inşa edilen normların amaçladığı şekilde sosyal davranış düzenliliğini sağlamaktadır. 

Herbert Kelman sosyal etkinin üç farklı süreci olduğunu belirtmiştir (Yıldız, 2016). Bu üç süreç aynı zamanda uymanın üç farklı düzeyi olarak düşünülebilir:

Bu süreçlerin ilki olan grubun kabulü için uyma, diğerlerinin onayını alma umuduyla, dışlanmamak veya cezalandırılmamak için ortaya koyulan bir eylemdir. Burada davranış değişikliğinin ortaya çıkması grup baskısının mevcudiyetiyle mümkün olduğu için uyma davranışı geçici bir noktada konumlanmaktadır. Bir diğer süreç olan özdeşleşme, kişinin diğerleriyle bir arada bulunmayı arzulaması ve bunun koşulu olarak çoğunluğun veya sosyal rollerin beklentilerine uygun davranmaya yönelmesidir. Sosyal etkinin son süreci olan içselleştirmede ise bireyin yerine getirilmesi istenen davranışın veya düşüncenin içsel ödülleri beraberinde getirmesi ve bireyin kendi değer sistemiyle örtüşmesi sonucu etkiyi kabul etmesidir. Buradaki değişimin kalıcı olduğunu söyleyebiliriz. Çoğunluk daha fazla bilgiye sahipse ve azınlığı oluşturan bireylerin fikirleri çoğunluğa karşı çıkmak için yeterli değilse bu durumun ortaya çıkma olasılığı artmaktadır. Bu sürece Muzafer Sherif’in grup içindeki etkileşimler sonucu ortaya çıkan grup normlarını temel alan “otokinetik etki” deneyini örnek olarak gösterebiliriz (Tankut Tuğcu, 2014; Yükselbaba, 2017). Sherif bu normların belirsizliğin kendini gösterdiği durumlarda bireylerin davranışlarını yönlendirmek amacıyla oluştuğuna inanmış, bu yüzden de deneyinde belirsiz fiziksel bir gerçeklik yaratmıştır. Karanlık bir odada hareketsiz bir ışık noktasına gözümüzü ayırmadan uzun süre bakarsak ışık noktasının hareket ettiğine kanaat getirebiliriz. Bu duruma otokinetik etki denmektedir. Sherif deneyinde böyle bir ortam tasarlayarak önce her katılımcıyı teker teker odaya almış ve ışık noktasının ne kadar hareket ettiğini sormuştur. Katılımcılar birbirlerinden apayrı cevaplar vermişlerdir. Deneyin ikinci bölümünde katılımcıları birkaç kişilik gruplar halinde odaya almış ve ışığın hareket uzunluğunu ötekilere de ilan edecekleri şekilde yüksek sesle dile getirmelerini istemiştir. Önceki bölümde birbirinden farklı cevaplar veren katılımcıların bir araya geldiklerinde önceki cevapları terk edip grup olarak tek bir cevapta karar kıldıkları görülmüştür. Bu deney sonucunda fiziksel gerçekliğin yerine sosyal gerçekliğin oturduğu grubun normunun bireyler tarafında gerçek olarak kabul edildiği ve böylelikle norma yani çoğunluğa uyulduğu görülmüştür. Katılımcıların araştırmadan bir yıl sonra yeniden deneye alındıklarında hâlâ grupta oluşan fikrin arkasında olmaları dikkat çekici niteliktedir. Bu deneyde ötekilerin birey üzerindeki sosyal etkisi, belirsizlik durumlarında aydınlatıcı veya doğru bilgi sunabilecek konumda olmalarından ileri gelmektedir. Kişi başkasından gelen bilginin gerçekliğe uyguluğunu kabul edip doğru olduğunu düşünmektedir. Bu durumu uymaya yol açan bilgisel etki başka bir ifadeyle malumat sağlayıcı etki kavramıyla açıklayabiliriz.

Peki hangi koşullarda aykırılık zedeleyici görünür ve çoğunluğa uyarız?

Grubun büyüklüğü: Sayıca çoğunluğun, kişiyi uyma davranışına iteceği kabul edilebilir görünmektedir. Özellikle zorlanma ve cezalandırmanın söz konusu olduğu durumlarda uyma ile grup büyüklüğü arasındaki ilişki daha belirgin hale gelmektedir.

Grubun söz birliği: Çoğunluğun hemfikir olduğu kararlarda söz birliğinin bireyler üzerinde baskı yarattığını söyleyebiliriz. Asch’in uyma deneyinde bunu açık bir şekilde görebilmekteyiz (Yükselbaba, 2017). Belli sayıda grupların oluşturulduğu ve bu gruplarda sadece bir gerçek katılımcının bulunduğu diğerlerinin işbirlikçi sıfatıyla yer aldığı deneyde gruplara sırasıyla birçok kart gösterilmiştir. Her çift karttan birinin üzerinde üç çizgi diğerinin üzerinde tek çizgi bulunmaktadır ve bu tek çizgi ilk karttaki üç çizgiden biriyle aynı uzunluktadır. Katılımcılara tek çizginin diğer üç çizgiden hangisine benzediği sorulmuştur. İlk birkaç kartta işbirlikçiler gerçek katılımcının güvenini kazanmak için doğru cevap vermişler ancak daha sonra her soruya yanlış cevap vermeye başlamışlardır. İlginç olan, katılımcının sıra kendisine geldiğinde işbirlikçiler yanlış cevap verse dahi onların cevabını tekrarlamasıdır. Asch deneyden sonra gerçek katılımcılara neden böyle davrandığını sorduğunda kimileri kendi yargılarının doğruluğundan emin olamadığını kimileri ise aykırı görünmemek, çemberin dışına çıkmamak için böyle davrandığını dile getirmiştir. Bireyle ötekiler arasındaki muhtemel anlaşmazlıkların doğuracağı onaylanmama ve dışlanma korkularıyla kabul görme gibi ihtiyaçların her şeyin apaçık ortada olduğu durumlarda bile etkili olabilme durumunu normatif etkiyle açıklayabiliriz. Bu etki çoğunluğun gözetimi altında oluşmakta ve bilişsel bir değişimden ziyade kabule dayalı bir uymayı beraberinde getirmektedir.

Çoğunluğun saygınlığı: Herhangi bir düşünceyi ya da davranışı etkilemeye çalışan grubun saygınlığı ne kadar yüksekse bireylerin uyma davranışı göstermesinin de o denli yüksek olduğu düşünülmektedir.

Kültür: Toplulukçu kültürlerde diğerlerinin onayını almak özerk olma gereksiniminin daha belirgin olduğu bireyci kültürlere kıyasla daha önemli olmakta ve toplulukçu kültürden insanlar aksi bir durumla karşılaştıklarında kimi zaman bir utanç duygusuna kapılabilmektedirler.

Tüm bu etmenler uyma davranışının çoğunluğun varlığıyla kolayca mümkün kılındığını açıklıyor gibi görünse de durumun bu kadar apaçık olmadığını söyleyebiliriz. Bu noktada daha yavaş bir biçimde ilerleyip davranışlarda kendini daha geç gösteren bir başka etkiden de söz edebiliriz: azınlık etkisi.

Sosyal Psikolog Mascovici’ye göre gruptaki potansiyel bölünmeler azınlıktaki üyelerin çoğunluğun fikirlerini değiştirmesine, kendilerine uyum sağlamasına neden olabilmektedir. Ancak bu değişimin gerçekleşebilmesi için en önemli koşullardan biri azınlığın tutarlılığıdır. Buna ek olarak azınlık, sert bir savunmadan ziyade çoğunluğun argümanlarını da anladığını belli edecek şekilde bir anlayış esnekliği ortaya koyabilmelidir.

Bu noktada sayıca istikrarlı bir artışın uyma davranışını yaratabileceği gibi fikirlerin de belli bir çizgide ilerlemesinin aynı davranışa yol açabileceğini söyleyebiliriz.

 

Kaynakça

Abayhan, Y. (2013). Sosyal Etki Kuramı Bağlamında Psikolojik Dışlanma (Yayınlanmamış doktora tezi). Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Tankut Tuğcu, Ş. (2014). Tüketim kültüründe satın alma davranışının oluşması. Selçuk İletişim, 3 (1), 143-149.

Yıldız, M. (2016). Sosyal etki süreçlerinin “Tehlikeli Oyun: Dalga” filmi bağlamında değerlendirilmesi. Zeitschrift für die Welt der Türken/Journal of World of Turks, 8(1), 41-65.

Yükselbaba, Ü. (2017). Milgram Deneyi: Otorite ve İtaate Dair. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 75(1), 227-270.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu