Çeviri

Organik ve Histerik Motor Felçler Üzerine Karşılaştırmalı Bir Çalışma İçin Bazı Hususlar (1893) – Sigmund Freud

1885 ve 1886 yıllarında ben M. Charcot’nun bir öğrencisi iken kendisi Salpêtriére’deki gözlemlere istinaden, nevrozun kimi genel özelliklerini ortaya çıkarabileceği ve onun doğasına yönelik bir bakışa yol açabileceği umudu ile organik ve histerik felçlerin karşılaştırmalı çalışmasını bana emanet etme nezaketini gösterdi. Tesadüfî ve şahsî sebepler, uzunca bir süre onun isteğini gerçekleştirmeme mâni oldu ve bugün bile görüşlerimin bütünlüklü bir açıklaması için gerekli olan ayrıntıları bir kenara bırakıyor ve yalnızca araştırmalarımın kimi sonuçlarını öne sürebiliyorum.

I

Öncelikle organik motor felçler üzerine genel olarak kabul görmüş kimi düşünceler ile başlamalıyım. Klinik nöroloji iki tür motor felci kabul eder: perifero-spinal (ya da bulbar) felç ve serebral felç. Ayrım, sinir sistemi anatomisinin iletken motor liflerin seyrinin yalnızca iki kısma ayrıldığına yönelik bulguları ile tamamen uyum içerisindedir: Bunlardan ilki periferiden spinal kordun ön köküne, ikincisi ise buradan serebral kortekse uzanır. Golgi, Ramon y Gajal, Kölliker ve diğerlerinin çalışmaları üzerine kurulan sinir sisteminin modern histolojisi bu olguları “iletken motor liflerin seyri, spinal kordun ön kökünün motor hücreleri olarak bilinen hücrelerde karşılaşan ve birbirleriyle etkileşime giren iki nöron (sellülo-fibril nöron birimleri) tarafından gerçekleştirilir” şeklinde açıklamaktadır. Klinik terimler ile iki tür felç arasındaki esas fark şu şekildedir: perifero-spinal felç “détailée”, serebral felç “en masse” bir felçtir.[1]

İlkinin biçimi yüz felci ya da akut çocuk felcindeki gibidir. Bu rahatsızlıklarda her bir kas –her bir kas lifi de denilebilir – tekil ve izole olarak felç geçirir. Nasıl sonuçlanacağı yalnızca sinir sistemi lezyonunun yerine ve genişliğine bağlıdır ve bir periferik öğe felçten kurtulurken diğerinin kalıcı olarak ondan mustarip oluşunu belirleyen kesin bir kural yoktur.

Serebral felç ise aksine daima periferinin büyük bir kısmına, bir uzva, bir ekstremitenin ya da karmaşık bir motor yapının bir kısmına saldıran bir rahatsızlıktır. Hiçbir zaman tekil bir kası, örneğin, koldaki pazıyı ya da tibiyal kası izole bir biçimde etkilemez ve bu kuralın gözle görülür istisnaları (örneğin kortikal sarkma) olduğunda, mevzubahis kasın yalnızca kendisinin sorumlu olduğu bir işlevi gerçekleştirdiğini açıkça görebiliriz.

Ekstemitelerin serebral felcinde uzak kısımların felçten daima yakın olanlara nazaran daha fazla mustarip olduğu gözlemlenebilir; örneğin, el omuzdan daha şiddetli bir şekilde felçlidir. Bildiğim kadarıyla, el hareketliliğini korurken omzu etkileyen izole bir serebral felç gibi bir şey yoktur lâkin natamam felçlerde bunun tam tersi bir kuraldır.

1891’de yayınlanan eleştirel bir afazi çalışmasında perifero-spinal ve serebral felçler arasındaki önemli farkın nedeninin sinir sisteminin yapısında aranması gerektiğini göstermeye gayret ettim. Periferideki her bir öğe korddaki gri maddenin bir öğesine tekabül eder. M. Charcot’nun söylediği gibi, bu ikinci öğe ilkinin sinirsel sonudur; periferi, deyim yerindeyse, kordun gri maddesine tek tek, öğe öğe yansıtılır. Détaillée perifero-spinal felce yansıtma felci adını vermeyi önerdim. Fakat aynı durum kordun ve korteksin öğeleri arasındaki ilişki için geçerli değildir. İletken liflerin sayısı, artık, ikinci bir yansıtma, periferinin kortekse yansıtılması için kâfi değildir. Kordtan kortekse giden liflerin, periferiden korda gidenlerin aksine, artık periferinin tekil öğelerini değil bunların bir grubunu temsil ettiğini varsaymalıyız, hatta diğer bir yandan, periferideki bu tek bir öğe birden fazla spino-kortikal iletken life tekabül edebilir. Mesele şudur ki motor sistemin bu iki kısmının bağlantı noktasında bir düzen değişikliği vardır. Dolayısıyla, periferinin korteksteki yeniden üretiminin, artık, tek tek gerçekleşen aslına sadık bir yeniden üretim olmadığını, bunun artık gerçek bir yansıtma olmadığını iddia ediyorum. Bu, temsilî lifler olarak isimlendirilebilecek şeylerle idare edilen bir ilişkidir ve serebral felç için temsil felci adını öneriyorum.[2]

Elbette yansıtma felci bütünlüklü ve genişçe yayılmış ise o da en masse bir felçtir ve esas ayırıcı özelliği ortadan kalkmıştır. Diğer bir yandan, ayrışmaya yönelik büyük eğilimi ile serebral felçlerden ayrılmış kortikal felç yine de daima bir temsil felcinin özelliklerini gösterir.

Yansıtma ve temsil felçleri arasındaki diğer farklar iyi bilinir. Bunlar arasında ikincisiyle ilişkilendirilen [felçten etkilenen bölgelerin] normal beslenme ve elektriksel tepkilerin bütünlüğünü örnek verebilirim. Klinik olarak çok önemli olsalar da bu işaretler bahsetmiş olduğumuz ilk ayırıcı özelliğe – détailée felç ve en masse felç – atfedilebilecek teorik önemden yoksundur.

Histeriye, sıklıkla, oldukça çeşitli organik sinir rahatsızlıklarını taklit edebilme[3] yetisine istinaden itibar edilir. Daha kesin olmak gerekirse soru histerinin iki türden organik felcin de özelliklerini taklit edip etmediğinden, organik semptomalojide olduğu gibi histerik yansıtma felçleri ve histerik temsil felçleri olup olmadığından doğar. Bu noktada önemli bir ilk gerçek ortaya çıkar. Histeri hiçbir zaman perifero-spinal felci ya da yansıtma felcini taklit etmez; histerik felçler yalnızca organik temsil felçlerinin özelliklerini paylaşırlar. Yüz felci, radial felçler ve diğerleri sinir sisteminin en yaygın rahatsızlıkları arasında olduğundan bu en ilgi çekici olgudur.

Herhangi bir kafa karışıklığına mahal vermemek için burada histerik kontraktürleri değil yalnızca yumuşak histerik felçler İle[4] ilgilendiğimi belirtmek yerinde olacaktır. Bana histerik felçler ve kontraktürler için aynı kurallara başvurmak imkânsız geliyor. Dahası, felçli bölgelerin beslenmesi ve elektriksel tepkileri meselelerinde histerik felçler organik serebral felçler ile aynı özellikleri sergiler.

Dolayısıyla, şayet histerik felç serebral felç, bilhassa da ayrışmaya daha büyük bir uygunluk sergileyen kortikal felç ile ilişkiliyse, önemli özellikler ile onlardan ayrıldığı noktalar da az değildir. Evvela organik serebral felçlerde geçerli olan uzakta olan kısmın felçten yakında olandan daha fazla etkileneceğine ilişkin yaygın kurala tâbî değildir. Histeride omuz ya da uyluk, el ya da ayaktan daha fazla felçli olabilir. Yakın kısım mutlak bir biçimde atıl iken parmaklarda hareket görülebilir. Yapay olarak uyluğun, bacağın vesaire izole felcini üretmekte hiçbir güçlük yoktur ve bir kimse, klinik olarak, organik serebral felçlerin kurallarına zıt bir biçimde bu izole felçlerle sıklıkla karşılaşabilir.

Deyim yerindeyse, bu önemli açıdan histerik felç, organik yansıtma felci ile temsil felci arasındadır. Şayet ilkine has olan ayrışma ve izolasyon özelliklerine sahip değilse, serebral felçleri idare eden katı kurallara tâbî olmaktan da uzaktır. Bu özelliklere sahip olarak histerik felcin ayrıca bir temsil felci de olduğu lâkin bu temsilin özellikleri henüz keşfedilmemiş olan özel bir tür olduğu ileri sürülebilir.[5]

II

Bu yönde atılacak bir adım olarak histerik felç ve organik serebral felcin en iyi örneği olan kortikal felç arasındaki ayırıcı özellikleri çalışmayı öneriyorum. Hâlihazırda bu özelliklerin ilkinden bahsettik: Histerik felç serebral felçten daha ayrışmış ve daha sistemli olabilir. Histeride olduğu gibi organik felçte de belirtiler parça parça belirir. Histeri, yaygın organik kısmî felcin belirtileri (üst ve alt uzuvların ve yüzün alt kısmının felci) arasında yalnızca uzuvların felcini ve hatta sıklıkla ve olabildiğince kolay bir biçimde kolun ve bacağın felcini bir tek yan felci (monoplegia) biçiminde yeniden üretir. Organik afazi sendromu türlerinden motor afazisi izole olarak yeniden üretir; ve – organik afazide duyulmamış bir şey olarak – belirli bir dil için anlama ve telaffuz etme yetisine en küçük bir müdahalede bulunmadan tümden (motor ve duyusal) bir afazi yaratabilir. (Bunu yayınlanmamış kimi vakalarda gözlemledim.)[6] Aynı ayrışma gücü, uzvun bir kısmı felçli iken diğer kısımlarının bu durumdan hiç etkilenmediği ya da yine bir işlevin tümden kaybında (örneğin abazi ve astazide) o işlevden sorumlu aynı organların gerçekleştirdiği diğer işlevlerin bozulmadan kaldığı izole felçlerde tezahür eder.[7] Bu ayrışma, bozulmadan kalan işlevin bozulana kıyasla daha karmaşık olduğu durumda çok daha çarpıcıdır. Organik semptomatolojide şayet birden fazla işlevin eşit olmayan zayıflayışı söz konusu ise daima daha karmaşık, henüz edinilmiş olan işlev felçten daha çok etkilenir.

Dahası, histerik felç nevrozun deyim yerindeyse alametifarikası olan ve ilkine bir ek olarak ortaya çıkan bir başka özelliği daha sergiler. M. Charcot’nun söylediğini işittiğim şekilde histeri, hakikaten de aşırı tezahürlerin hastalığıdır; olabildiğince yoğun bir şekilde belirtilerini üretme eğilimindedir. Bu özellik yalnızca felçlerde değil kontraktürler ve anestezide de görülür. Histerik kontraktürlerin hangi dereceye kadar bozulabileceğini biliyoruz – organik semptomatolojide neredeyse hiçbir karşılığı bulunmayan bir derecedir bu. Histeride organik lezyonların ancak zayıf bir taslağını yeniden üretebileceği mutlak, derin bir anestezinin sıklığını da biliyoruz. Felçlerde de durum aynıdır. Genellikle, en aşırı dereceden mutlaktırlar. Afazik tek kelime etmez iken organik afazik neredeyse daima birkaç kelimeyi (“evet” ya da “hayır”, bir küfür vb.) muhafaza eder; felçli olan kol tamamen atıldır vesaire. Bu özellik de üzerinde durmayı gerektirmeyecek kadar iyi bilinmektedir. Buna karşılık organik felçte parezinin mutlak felçten daima daha yaygın olduğunu biliyoruz.

Dolayısıyla histerik felcin esas özellikleri kati sınırlar ve aşırı yoğunluktur; her iki özelliğe aynı anda sahiptir ve buna istinaden düzenli olarak bu iki özelliğin birbirleriyle ilişkili olmadığı görülen organik serebral felçlere büyük oranda zıttır. Organik semptomatolojide tek yan felçleri vardır ama bunlar neredeyse daima a potion[8] tek yan felçleridir ve kesin olarak sınıflandırılmamışlardır. Bir organik kortikal lezyonun sonucu olarak bir kol felç kalırsa neredeyse daima yüzde ya da bacakta buna eşlik eden küçük bir etki vardır; daha sonraları felç orta şiddette görülecektir. Bu tek yan felci yoğunluğunu arttırdığında ve mutlak bir felç olduğunda saf tek yan felci özelliğini kaybedecek ve kendisine bacakta ya da yüzde motor bozukluklar eşlik edecektir. Aynı anda hem mutlak olup hem de sınırlarını koruyamaz.

Klinik tecrübenin bize günbegün gösterdiği üzere bu, aksine, bir histerik felç tarafından kolaylıkla elde edilir. Örneğin biz bacakta ya da yüzde hiçbir izini bulamazken o bilhassa bir kolu etkileyecektir. Dahası, kol hususunda bir felç ne kadar şiddetli olabilirse o kadar şiddetlidir ve bu noktada organik ve histerik felçler arasındaki çarpıcı fark karşımıza çıkar – bize mülâhazalarımız için belirleyici bir neden veren bir fark.

Elbette yoğunluğun aşırı ve ayrışmanın herhangi bir şekilde kayda değer olmadığı histerik felç olguları da vardır. Bunlar diğer özelliklerinden tanınabilirler; lâkin bunlar nevrozların tipik işaretini taşımayan vakalardır ve bize onun doğası hakkında hiçbir şey öğretemeyecekleri için mevcut bakış açımızdan bizim ilgimizi cezbetmezler.

İkincil bir önem arz eden ve hatta konumuzun dışında olarak değerlendirilebilecek bazı yorumlar daha yapacağım.

Öncelikle, duyu bozukluklarının histerik felçlere organik felçlere nazaran çok daha sık olarak eşlik ettiğini işaret edebilirim. Genelleri itibariyle böylesi rahatsızlıklar nevrozlarda organik semptomatolojide olduğundan çok daha derin ve çok daha sıktırlar. Hiçbir şey histerik anestezi ya da analjeziden daha yaygın değildir. Diğer bir yandan, bir nöral lezyonun bulunduğu yerde ne türden inatçı bir duyarlılığın sürdüğü hatırlanacaktır. Şayet bir periferik sinir kopacak olursa anestezi genişlik ve yoğunluk açısından beklenilebileceğinden daha az şiddetli olacaktır. Şayet bir inflamatuvar lezyon spinal sinirlere ya da spinal korddaki merkezlere saldıracak olursa, herhangi bir noktada varlığını daima sürdüren nöral öğelerin tamamen ortadan kalkmamasından dolayı daima hareketliliğin bu durumdan etkilenen ilk şey olduğunu ve duyarlılığın korunduğunu ya da yalnızca zayıfladığını görürüz. Serebral lezyonun olduğu yerde kendisine eşlik eden kısmî anestezi belli belirsiz ve geçici olsa ve de her vakada mevcut olmasa bile, kısmî motor felcin sıklığına ve uzunluğuna aşinayız. Yalnızca oldukça özgül birkaç bölgedeki lezyonlar (duyusal yolakların kavşağı) duyarlılıkta yoğun ve uzun süreli bir rahatsızlığa neden olabilir ve bu durumun kendisi dahi şüpheye açıktır.

Organik lezyonlar ve histeride farklılık gösteren duyarlılığın bu davranışı şu anda neredeyse hiç açıklanamaz. Bu noktada, çözümü belki de fenomenin içkin doğasına ışık tutabilecek olan bir sorunumuz var gibidir.

Bana bahse değer gelen bir başka husus, histeride perifero-spinal yansıtma felçlerinden daha sık bulunmayan serebral felçlerin belirli biçimleri oluşudur. Evvela, organik bir beyin hastalığının en sık tezahürü olan yüzün alt kısmının felci ve (şayet bir anlığına duyusal felçlere geçmeme müsaade edilirse) homonim lateral hemianopsi gibi. M. Charcot ve öğrencilerinin araştırmaları histeride – her gün – daha evvel şüphelenilmemiş olan yeni belirtileri keşfederken falanca belirtinin histeride bulunmadığını iddia ederek riskli bir bahse girdiğimin farkındayım. Fakat şimdilik meseleleri oldukları gibi ele alacağım. Histerik yüz felcinin vukuu M. Charcot tarafından şiddetle reddedilmiştir ve partizanlara inanacak olsak da bu oldukça nadir bir belirtidir. Hemianopsi histeride henüz gözlenmemiştir ve ben hiçbir zaman gözlenmeyeceğine inanıyorum.

Öyle ise histerik felçler kortikal felçleri yakinen taklit ederken benim sıralamayı denediğim ayırıcı özellikler ile onlardan ayrılırlar? Ve onlar ile ilişkilendirilmesi gereken özel türden temsilin genel özellikleri nelerdir? Bu sorunun cevabı nevroz teorisinin geniş ve önemli bir kısmını kapsar.

III

Serebral felcin semptomatolojisine hâkim olan koşullara dair en ufak bir şüphe yoktur. Bunlar – sinir sisteminin yapısı ve damarlarının dağılımı –, bu iki olgu dizisi arasındaki ilişki ve lezyonun sonuçları anatomik olgulardır. Periferiden korda gidenlere kıyasla daha az sayıdaki lifin korddan kortekse gidişinin yansıtma ve temsil felçleri arasındaki farkın temeli olduğunu işaret etmiştik. Aynı yol ile temsil felcinin her bir klinik ayrıntısı serebral yapının kimi ayrıntılarıyla açıklanabilir; ve diğer bir yandan, felçlerin klinik özelliklerinden beynin yapısını anlayabiliriz. Bu iki dizi arasında tam bir paralellik bulunduğuna inanıyorum.

Dolayısıyla, sıradan serebral felçte ayrışma için büyük bir yeti bulunmuyorsa bunun sebebi motor liflerin intraserebral seyirlerinde uzunca bir mesafe boyunca tekil olarak zarar göremeyecek kadar yakın ilerlemeleridir. Şayet kortikal felç tek yan felci olmaya eğilimli ise bunun sebebi iletken demetlerin (kol ve bacakla ilgili olanlar vb.) çapının kortekse doğru artmasıdır. Şayet tüm kortikal felçler arasında en tam olan elin felci ise biz bunun el mevzubahis olduğunda hemisfer ile periferi arasındaki kesişimin vücudun geri kalan herhangi bir kısmı mevzubahis olduğunda olacağından daha özel olmasından kaynaklandığına inanıyoruz. Eğer bir ekstremitenin uzakta kalan kısmı felçten yakında kalandan daha mustarip ise uzak kısmın temsil edici liflerinin yakın olanınkilerden çok daha fazla sayıda olduğunu varsayarız. Böylelikle kortikal etki ikincisine nazaran birincisinde daha önemli hâle gelir. Şayet korteksin oldukça geniş çaplı lezyonları saf tek yan felçlerini üretmekte başarısız oluyorsa bundan korteksteki motor merkezlerin nöral alanlar bakımından birbirlerinden keskin bir biçimde ayrılmadığını ya da merkezlerin katî ayrımının etkilerini iptal eden uzaktan etkiler (Fernwirkungen[9]) bulunduğunu çıkarabiliriz.

Aynı şekilde, şayet organik afazide daima çeşitli işlevlerin rahatsızlığının bir karışımı var ise bu aynı arterin demetlerinin tüm konuşma merkezlerini besliyor oluşu ya da şayet benim afazi üzerine eleştirel çalışmamda ifade edilen görüş kabul edilecekse [Freud, 1891b], ayrık merkezler ile değil süreğen bir çağrışım alanı ile uğraştığımız gerçeğiyle açıklanabilir. Her ne olursa olsun, anatomiden türetilmiş bir açıklama daima bulunur.

Kortikal felçlerin kliniğinde sıklıkla gözlenen olağanüstü bağlantılar (motor afazi ve sağ tarafın kısmî felci, aleksi ve sağ hemianopsi) hasar görmüş merkezlerin benzerliği ile açıklanır. Bilimsel olmayan bir zihin için çok ilginç ve tuhaf bir belirti olan hemianopsi, yalnızca optik sinir liflerinin kiazmada kesişmesiyle açıklanabilir; serebral felçlerin her bir ayrıntısının bir anatomik gerçeğin ifadesi olması gibi bu da hemianopsinin klinik ifadesidir.

Yalnızca tek bir serebral anatomi olabileceğinden bu doğrudur ve serebral felçlerin klinik özelliklerinde ifade bulduğundan, anatominin histerik felçlerin ayırt edici özelliklerinin açıklaması olması imkânsızdır. Bu sebeple serebral anatomi meselesinde bu felçlerin semptomatolojisine dayanan sonuçlar çıkarmamalıyız.

Bu güç sorunu açıklayabilmek için muhakkak mezkûr lezyonun doğasını göz önünde bulundurmalıyız. Organik felçlerde lezyonun doğası ikincil bir rol oynar; sinir sisteminin verili yapısal koşullarında belirtmiş olduğumuz organik felcin özelliklerini üreten şey daha ziyade lezyonun genişliği ve yeridir. Histerik felç durumuna hâkim olan lezyonun doğası, yeri ve genişliği ya da sinir sisteminin anatomisi dikkate alınmaksızın, ne olabilir?

M. Charcot’dan birkaç kez bunun salt dinamik ya da işlevsel olan bir kortikal lezyon olduğunu duydum. Bu, olumsuz yanını pekâlâ anlayabileceğimiz bir savdır: Bu, ölüm sonrasında fark edilebilecek hiçbir doku değişikliği olmayacağını öne sürmek ile eşdeğerdir. Fakat olumlu yanı açısından yorumu, açık olmaktan uzaktır. Nihayetinde, bir dinamik lezyon nedir? M. Charcot’nun eserlerini okuyan pek çoklarının inanacağına pekâlâ emin olduğum üzere dinamik lezyon da elbette bir lezyondur fakat ölümden sonra hiçbir izi bulunamayacak olan ödem, anemi ya da etkin hiperemi gibi bir lezyondur. Bunlar, ölümden sonra varlıklarını sürdürmüyor olsalar ve hatta hafif ve geçici olsalar da gerçek organik lezyonlardır. Bu türden lezyonlar tarafından üretilen felç mecburen organik felçlerin özelliklerini paylaşacaktır. Ne ödem ne de anemi, kanama ya da yumuşama dışında, histerik felçlerin ayrışmasını ve şiddetini üretemez. Yegâne fark ödemden, damar daralmasından vs. kaynaklanan felcin sinir dokusunun tahribatının sebep olacağı felçten daha kısa süreli olacak olmasıdır. Tüm diğer koşulları ortaktır ve sinir sisteminin anatomisi süreğen ve nihaî anemide olduğu kadar geçici bir anemi durumunda da felç özelliklerini belirleyecektir.

Bu açıklamalar bana tümden lüzumsuz gelmiyor. Şayet bir kimse organik bir lezyonun karşılık gelen organik sendromu üreteceği falanca merkezde “histerik bir lezyon olmalıdır” şeklinde bir ifade okur ve bir kimsenin histerik dinamik lezyonunun yerini organik lezyon ile aynı şekilde belirlemesine aşina olduğunu hatırlayacak olursa bu, “dinamik lezyon” ifadesinin ardında esasında geçici organik etkiler olan ödem ya da anemi gibi bir lezyon bulunduğu fikrinin gizli olduğuna inanmasına yol açar. Ben ise aksine histerik felçlerdeki lezyonun sinir sisteminin anatomisinden tamamen bağımsız olduğunu öne sürüyorum zira felçleri ve diğer tezahürlerinde histeri anatomi yokmuş ya da ona dair hiçbir bilgisi yokmuş gibi davranır.[10]

Ve esasında histerik felçlerin hatırı sayılır sayıdaki özelliği bu savı destekler. Histeri sinirlerin dağılımı hakkında bilgisizdir (ignorant) ve bu sebeple perifero-spinal felçleri ya da yansıtma felçlerini taklit etmez. Optik kiazma hakkında hiçbir bilgisi yoktur ve nihayetinde de hemianopsiye sebep olamaz. Organları taşıdıkları sıradan, popüler isimler ile ele alır: Bacak kalçada eklemlendiği yere kadar bacaktır ve kol kıyafetlerin altından görülebileceği üzere bir üst uzuvdur. Kol felcine yüz felcini eklemek için hiçbir gerekçe yoktur. Konuşamayan bir histeriğin konuşmayı anlamayı unutmak için hiçbir güdüsü yoktur zira motor afazi ve kelime sağırlığı popüler zihne göre birbirleriyle ilişkili değildir vesaire. Kendimi yalnızca M. Janet’nin öne sürdüğü, Archives de Neurologie’nin son sayılarında yayınlanan ve histerik felçler tarafından olduğu kadar anestezi ve psişik belirtiler tarafından da doğrulanan görüşleri ile tamamen yakın görebilirim.

IV

Son olarak, histerik felçlere sebep olan lezyonun neye benzediğini işaret etmeye çalışacağım. Onun neye benzediğini göstereceğimi söylemiyorum; bu yalnızca organik serebral felçten farklılaştığı ölçüde histerik felcin özellikleri ile çelişmeyecek olan bir kavrayışa yol açabilecek bir düşünce çizgisini işaret edip etmeme meselesidir.

“İşlevsel ya da dinamik lezyon” ifadesini onun münasip anlamı olan “işlevde ya da dinamiklerde bir değişiklik” – işlevsel bir özelliğin değişimi – şeklinde ele alacağım. Bu türden bir değişikliğin örnekleri uyarılabilirlikte ya da normal şartlarda sabit kalan ya da belirli sınırlar dahilinde değişen fizyolojik nitelikte bir azalma olabilir.

Fakat işlevsel değişimin organik değişimden farklı bir şey olmadığı, onun yalnızca diğer yüzü olduğu şeklinde itiraz edilecektir. Varsayalım ki sinirsel doku geçici bir anemi hâlinde olsun. Akabinde, buna istinaden, uyarılabilirliği ortadan kalkacaktır. Bu bağlamda organik lezyonları hesaba katmamak mümkün değildir.

Karşılık gelen organik lezyon olmadan – ya da en azından en hassas analizlerde dahi büyük ölçüde aşikâr olan birisi olmadan – işlevsel bir değişim olabileceğini göstermeye çalışacağım. Diğer bir deyişle, bir ilkel işlevin değişiminin münasip bir örneğini vereceğim ve bu amaçla – histeri ile uğraşırken güçlükle kaçınılabilecek olan – psikolojik zemine geçmek için müsaade rica edeceğim.

Anestezide vb. olduğu gibi histeride söz konusu olanın organların ve geneli itibariyle bedenin gündelik, popüler kavranışları[11] olduğunu söylemekle M. Janet’yi takip edeceğim. Bu kavrayış derin nöro-anatomi bilgisine değil bizim elle tutulur ve her şeyden evvel görsel olan algılarımıza dayanmaktadır. Şayet histerik felcin özelliklerini belirleyen şey buysa histerik felç tabiî olarak kendisini sinir sisteminin anatomisinin tüm kavramları karşısında bilgisiz ve onlardan bağımsız olarak gösterecektir. Dolayısıyla örneğin histerik felçteki lezyon kolun kavranışının, fikrinin değişimi olacaktır. Fakat felci üretebilmesi için bunun ne türden bir değişiklik olması gerekir?

Psikolojik olarak düşünülecek olursa kolun felç kalışı, kolun kavranışının öznenin bedeninin önemli bir kısmını biçimlendirdiği egosunu oluşturan diğer fikirler ile hiçbir çağrışıma girememesini içerir. Böylelikle lezyon kolun kavranışının çağrışımsal erişilebilirliğinin feshi olacaktır. Kol çağrışımların oyunu hususunda var değilmiş gibi davranır. Hiç şüphesiz şayet kolun kavranışına tekabül eden maddî koşullar derinden değiştiyse, kavrayış da kaybolacaktır. Fakat ortadan kaldırılmadan yahut maddî alt tabakası (korteksin karşılık gelen bölgesinin sinir dokusu) hasar görmeden erişilemez olabileceğini göstermek zorundayım.

Sosyal hayattan alınmış kimi örneklerle başlayacağım. Hükümdarı ona dokunduğu için elini yıkamayan sadık bir tebaanın gülünç hikâyesi anlatılır. Bu elin kral fikri ile arasındaki ilişki adamın psişik yaşantısı için öylesine önemlidir ki elinin başka herhangi bir ilişkiye girmesini reddeder. Genç çiftlerin sağlığına içerken bardağı kırdığımızda, aynı itkiye itaat ederiz. Ölen reislerinin atını, silahlarını ve hatta eşlerini onun ölü bedeniyle beraberce yakan antik çağların vahşi kabileleri ondan sonra hiç kimsenin ona dokunmaması gerektiğine ilişkin düşünceye itaat ediyorlardı. Tüm bu eylemlerin kuvveti açıktır. Bir nesnenin ilk çağrışımına atfettiğimiz duygulanım kotası[12], o çağrışımı başka bir nesnenin yeni çağrışımlarına salmaktan tiksinir ve nihayetinde [ilk] nesnenin fikrini çağrışım için erişilemez hâle getirir.[13]

Kavrayışların psikolojisinin alanına geçtiğimizde mevzubahis olan salt bir mukayese değil, neredeyse aynı şeydir. Şayet kolun kavranışı büyük bir duygulanım kotası ile bir çağrışımda içerilirse, diğer çağrışımların serbest oyunu için erişilemez olacaktır. Kol, bu kotanın ısrarı ya da onun için uygun psişik araçlarca azaltılması oranında felçli olacaktır. Bu ortaya koyduğumuz sorunun çözümüdür zira her histerik felç olgusunda felçli bir organın ya da kayıp bir işlevin büyük duygulanım kotasına sahip bir bilinçaltı[14] çağrışımda (subconscious association) içerildiği ve bu kota yok edildiği an kolun serbest kaldığını görürüz. Buna göre, kolun kavranışı maddî alt tabakalarda bulunmaktadır fakat bilinçli çağrışımlar ve itkiler için erişilmez hâldedir. Zira bu kavrayışın tüm çağrışımsal yakınlığı felci üreten olay ile, travma ile ilişkili bir bilinçaltı çağrışımda doyurulmuştur.[15]

Histerik nevrozu açıklamak için psikolojiye başvurmamız gerektiğini bize ilk kez öğreten M. Charcot idi. Ben ve Breuer onun örneğini bir ön bildiri olan “Histerik Fenomenin Psişik Mekanizması’nda” (1893a) takip ettik. Bu makalede histerinin “travmatik-olmayan” olarak betimlenen kalıcı belirtilerinin (stigmata dışında[16]) Charcot’nun travmatik felçlerde varlığını kabul ettiği mekanizmanın aynısı ile açıklandığını gösterdik. Fakat ayrıca bu belirtilerin ısrarcılığının açıklamasını sunduk ve niçin hipnotik psikoterapinin özel bir usulü ile iyileştirilebildiklerini açıkladık. Her olay, her psişik izlenim egonun motor tepki ya da çağrışımsal psişik eylem ile elden çıkardığı belirli bir duygulanım kotası (Affektbetrag)[17] sağlar. Şayet özne bu artıktan kurtulmaya muktedir yahut niyetli değilse izlenimin anısı bir travmanın önem derecesine ulaşır ve kalıcı histerik belirtilerin sebebi olur. Artıktan kurtulmanın imkânsızlığı izlenim bilinçaltında kaldığında aşikâr hâle gelir. Bu teoriyi “Das Abreagieren der Reizzuwächse”[18] olarak isimlendiriyoruz.

Özetleyecek olursam, M. Charcot’nun teftişi altında biçim verebildiğimiz şekliyle histeriye ilişkin genel görüşümüz, histerik felçlerdeki lezyonun mevzubahis organın ya da işlevin bilinçli egonun çağrışımları için erişilemez olmasından başka hiçbir şeyi kapsamadığını varsaymak ile, bu salt işlevsel değişimin (kavrayış bozulmadan kalsa bile) bu kavrayışın travmanın anısına fiksasyonundan doğuşu ile ve bu kavrayışın, psişik travmanın duygulanım kotası münasip bir motor tepki ya da bilinçli psişik eylem ile ortadan kaldırılmadığı müddetçe özgür ve erişilebilir hâle gelemeyeceği görüşü ile uyumludur. Fakat bu mekanizma vuku bulmasa bile şayet histerik felç için, M. Charcot’nun travmatik vakalarında olduğu üzere, daima bir ototelkinsel fikir zarurî ise histerik felçte lezyonun ya da değişimin doğasının, onun ile organik serebral felçlerin arasındaki farkı açıklayabilmek için ne olması gerektiğini göstermede başarılı olmuşuzdur.

Çeviride esas alınan kaynak: Freud, S. (1888). Some Points For a Comparative Study of Organic and Hysterical Motor Paralyses. The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume I (1886-1899): Pre-Psycho-Analytic Publications and Unpublished Drafts, 157-172.

Çeviren: İbrahim Şahin Ateş

 

[1] [Freud bu makale için yazdığı Almanca özette (1897b, No. XXVIII, Standard Ed., 3, 248) bu kavramları çevirmez. Belki “ayrık” ve “çoklu” olarak ayırt edilebilirler.]

[2] [Krş. Freud, 1891b, 52; İngilizce çeviride 1953, 50-1.]

[3] İngilizce aslı to simulate, çn.

[4] İngilizce çeviride “with” edatı büyük harf ile yazılmıştı. Bu bir dizgi hatası olabileceği gibi benim farkına varamadığım bir anlamı da olabilir. Aslına uygun şekilde bıraktım, çn.

[5] Bu arada, bahsettiğim nevrozun özelliğinin, Todd’u müteakiben M. Charcot’nun dikkat çektiği histerik bacak felcinin önemli yapısını – yani, histeriğin bacağını herhangi bir kısmî felçlinin yaptığı gibi kalçadan hareket ettirmesinin aksine âtıl bir kütle imiş gibi sürüklemesi – basitçe açıkladığına işaret edebilirim. Organik kısmî felçte uzvun yakın kısmı daima bir dereceye kadar felçten azadedir; hasta kalçasını hareket ettirebilir ve bacağını ileriye taşımak maksadıyla onu dairesel* şekilde hareket ettirebilir. Fakat histeride (kalçanın) yakın kısmı bu ayrıcalıktan mahrumdur, felç uzak olan kısımdaki kadar bütünlüklü hâldedir ve sonuç olarak tüm bacak atıl bir biçimde sürüklenmek zorunda kalır. [Krş. Charcot (Almanca çev.) 1894, 251-2’de Todd’u (1856: 21) alıntılar. Freud bu özelliği histerik bir adam üzerine yazmış olduğu oldukça erken tarihli bir makalesinde işaret etmişti (1886d), s. 30.]

* İngilizce aslı circumdiction olan ve “dairesel” şeklinde karşıladığım bu terimin tıptaki karşılığı şu şekildedir: “Kol ve bacağın tepesi eklem noktasında olan, kaidesi ise uzun serbest ucu tarafından çizilen daire tarafından oluşacak bir koni çizer şekilde havada sallanması.” – Tıp Terimleri Sözlüğü Web Sitesi, “Circumdiction”: https://www.tipterimlerisozlugu.com/circumduction.html (Erişim Tarihi: 26.06.2021).

[6] [Bunlardan birisi hiç şüphesiz Breuer’in daha sonraları Histeri Üzerine Çalışmalar’a (1895d), Standard Ed., 2, 25, dahil edilecek olan Anna O. vakasıydı.]

[7] [Bu husus, bu makaledeki pek çok diğer husus gibi Freud’a atfedilişi kabul görmüş “Histeri” (1888b) başlıklı makalede görülür.]

[8] [Diğer bir deyişle, baskın özelliklerinden dolayı bu şekilde tanımlanırlar.]

[9] [Metnin aslında Almancadır (Bu metin Fransızca kaleme alınmıştır, çn.).]

[10] [Buna oldukça benzer bir ifade “Histeri” (1888b) başlıklı ansiklopedi makalesinde bulunacaktır.]

[11] [Fransızcada “conception”. Hiç şüphesiz burada Freud’un aklındaki Almanca kelime bu ciltte sıklıkla “fikir (idea)” olarak çevrilen “Vorstellung”tur.”] Bu dipnotta İngilizce çevirinin editörü Vorstellung kelimesinin sıklıkla “fikir” olarak karşılandığından bahsediyor. Dolayısıyla, Freud’un “temsil felçlerinden” bahsettiği mevcut makalede, Vorstellung’un bu şekilde karşılanamadığı yerlerin işaret edilmesi elzemdir. Freud “Bilinçdışı” (1915) başlıklı makalesinin ikinci bölümünde şöyle yazar (Metapsikoloji çev. Emre Kapkın & Ayşen Tekşen, İstanbul: Payel, 2013 içerisinde s. 172): “Bir ruhsal eylem (burada kendimizi düşünce doğasında bir eylemle sınırlayalım) Bd. sisteminden B. (ya da Bö.) sistemine geçtiğinde bu geçişin söz konusu düşüncenin, yeni bir ruhsal konuma yerleştirilebilecek ve yanı sıra ilk bilinçdışı tescilin varlığını sürdürdüğü, yeni bir kaydını – sanki ikinci bir tescili – içerdiğini mi düşünmemiz gerek? Yoksa geçişin düşüncenin durumunda bir değişikliği, aynı malzemeyle ilgili ve aynı yerde gerçekleşen bir değişikliği içerdiğine mi inanmalıyız?” Bilindiği üzere Payel ve Öteki yayınevlerinin çevirilerinde Freud’un eserlerinin İngilizce baskıları esas alınır. Bu paragrafta İngilizce baskının editörünün iki dipnotu olduğunu görürüz: 1) Burada “düşünce doğasındaki” şeklinde karşılanan tamlamada “düşünceye” karşılık gelen Almanca kelime Vorstellung’tur. 2) Burada Freud tarafından sorunsallaştırılan “tescil” meselesi ilk kez onun Fliess’e yazmış olduğu – ve bizim Türkçeye çevirmiş olduğumuz – 6 Aralık 1896 tarihli 52. Mektup’ta gündeme gelmiştir ki mevcut makalede temsil felçlerinin ve bedenin dil ile arasındaki ilişkinin psişik tescil denilebilecek olan şeyi öncelediği açıktır. Bunlar (ve “Bilinçdışı’nın” ilerleyen bölümlerinde Freud’un değindiği Dingvorstellung, Wortvorstellung ve Objektvorstellung) gözetildiğinde, conception’ın karşılığı olarak düşünülebilecek “kavram, düşünce, fikir, algı…” gibi çeşitli kelimeler arasında, Freud’un eserinin sonraki yıllarını gözeterek bir tercihte bulunmam gerekiyordu. “Kavrayış” sorunsuz bir çeviri değildir ama “düşünce” Freudcu manada temsil/temsiliyet ile uyumsuzdur ve “algı” duyum, düşünce ve algı süreçleri arasındaki ayrım gözetildiğinde tercihi riskli bir karşılıktır. Son olarak doğrudan “temsil” ya da “gösteren” karşılıkları, metnin aslına sadakatsizlik olacaktır. Okuyucunun bu sıkıntıyı gözetmesi elzemdir, çn.

[12] [“Valeur affective.”]

[13] [Freud bu olguyu rüya-oluşumunda bir hususu açıklamak için kullanır. Rüyaların Yorumu’nun (1900a) 7. Bölüm’üne (C) bakınız, Standard Ed., 2, 563.]

[14] [Sözcüğün Freud’un yazılarındaki nadir görünümlerinden bir tanesidir (belki de en erken olanıdır). Sözcüğün kullanımına ilişkin bir not için Histeri Üzerine Çalışmalar’a (1895d) bakınız, Standard Ed., 2, 45.]

[15] [Emmy von N. Hanım’ın vaka öyküsünde Freud onun anoreksiya belirtisinden bu teorinin destekçisi olarak bahseder. Bkz. Standard Ed., 2, 88-90.]

[16] [Bunlar üzerine editörün dipnotu için krş. “Histerinin Etiyolojisi” (1896c), Standard Ed., 3, 192-3.] Makalenin Türkçe çevirisi FSP’nin üçüncü sayısından okunabilir. Bkz. Sigmund Freud, “Histerinin Etiyolojisi” (1896) çev. İbrahim Şahin Ateş, FSP, (3), 2020: 92: https://www.felsefesanatpsikanaliz.com/wp-content/uploads/2021/03/FSP-3.-Sayi.pdf (Erişim Tarihi: 27.06.2021), çn.  

[17] [Esas metinde Almancadır. Krş. Editörün Freud’un savunma nöro-psikozları üzerinde ilk makalesinin Ek’indeki bir tartışması, Standard Ed., 3, 66 vd. Breuer “Affektbetrag” terimini Fransızca “valeur affective”in doğrudan karşılığı olarak kullanır. Krş. Histeri Üzerine Çalışmalar, Standard Ed., 2, 213.]

[18] [Esas metinde Almancadır. “Biriken Uyarımın Dışa vurumu”. İfade, “Histerik Fenomenin Psişik Mekanizması” (1893h), Standard Ed., 3, 37 dışında başka bir yerde neredeyse hiç görünmüyora benzer. (Reizzuwächse) “İki Prensip’te” (1911b) görülür, Standard Ed., 12, 221. “Erregungszuwachs” (“uyarımın birikimi”) Freud’un Charcot’nun Leçons du Mardi çevirisine eklediği bir dipnotta (Poliklinische Vorträge’, 1, 107—Freud, 1892-94), “Ön Bildiri’nin” C Taslağı’nda ve Fliess ile mektuplaşmalardaki E Taslağı’nda görülür. Breuer de Histeri Üzerine Çalışmalar’a (1895d) teorik katkısında bu kavramı iki kez kullanır, Standard Ed., 2, 200.]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu